Vişne Reçelindeki Karasinek

 Kadın evde yalnızdı. Kocası işte, oğlu ise okulların yaz tatiline girmesini kutlamak için bir önceki akşam arkadaşında kalmıştı. O da sabah kalktığından beri çalışma odasında bir süredir danışmanlığını yaptığı projenin kapanış raporunu hazırlıyordu. Dışarıdan ses gelmesin, dikkati dağılmasın diye odasının penceresini açmamıştı. Kahve almak için yerinden kalktığında terlemiş olduğunu fark edip sol arkasındaki pencereyi açtı. Birazdan açtığı pencereden bir karasineğin odasına girip bütün planlarını alt üst edeceğini, hayatını değiştireceğini bilmiyordu. Kahvesini alıp tekrar oturdu masasına. Bu son iş. Artık proje falan da yok. Danışmanlık da yok. Bundan sonra ne yapmak istersem o. Beni bulana aşk olsun, diye düşündü. Raporun son sayfasında yazdıklarını gözden geçirirken kulağının dibinde bir sineğin vızıldamasından rahatsız oldu. Dikkati dağıldı. Elini kolunu sallayarak sesi uzaklaştırdı. Biraz bekledi. Sineğin odadan çıkmış olabileceğini düşündü. Tekrar raporuna odaklandı. Bir iki dakika sonra yine. Bu sefer vızıltının sahibi karasinek kendini gösterdi. Bilgisayarının üstüne konmuştu. Bilgisayara vuramayacağı için eliyle kovaladı. Raporunun son halini söylene söylene kaydetti. Allah’ın belası sinek. Sırasıydı sanki. Açmasaydım keşke pencereyi. Oturduğu yerden kalkarak açık pencerenin önündeki tülü sol tarafa çekti. Odanın içinde hızla uçan sineği takip etmeye başladı gözüyle. Kolunu kaldırıp sağa sola salladı, belki çıkar pencereden diye ama çıkmadı. Annesi geldi aklına. Üfleyerek havlu sallardı sinekleri çıkarmak için. Koltuğunun arkasına asılı şalını aldı eline. Odanın içinde şalı sallayarak annesi gibi bir yandan da üflemeye başlamıştı ki şal avizeye takıldı. Şalı avizeden kurtarmaya çalışırken gözü karardı. Bütün vücudunu saran sıcaklıkla aniden yere düştü…

     Huzursuz gecenin sonu onun sesiyle geldi. Vıızzz. Ter içinde uyandı. Rüyasında önce kovalamış, odasından çıkarmayı başaramayınca da öldürmüştü onu.

     Yine sabah. Artık evdeyim. Vıızz. İğrençsin. Vıızz. Sinir şey. Ne istiyorsun benden? Vııızz. Kafasını iki yana salladı. Senin yüzünden. Of, hep gece olsa. Herkes uyusa. Kimse hareket etmese. Kimse yemek yemese. Vıızz. Yok, daha fazla dayanamayacağım. Allah’ın belası. Oğlu, günaydın diyerek odaya girdi.

     Ellerini sımsıkı yumruk yapmış sol ayağını sürüyerek oğlunun kolunda ulaştığı kahvaltı masasının önünde durdu kadın. Derin bir nefes çekip kendini masanın etrafındaki sandalyelerden birine bıraktı. Sağa sola hareketlerle yerleşti sandalyeye ve derin bir nefes daha çekti.

     Kadının gözleri kahvaltı sofrasında hızlıca gezindi. Özenle hazırlanmıştı sofra. Bir kahvaltı masasında olabilecek her şey vardı. En sevdiği vişne reçelini de unutmamışlardı. Hele fırından yeni çıkmış, taze, sıcacık simit. Nasıl yiyecekti ki şimdi bütün bunları?

     Kadının bilekleri masanın kenarına dayanmış elleri hâlâ sımsıkı yumruk, yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile “Ne güzel bir sofra, teşekkür ederim, özlemişim,” dedi.

     Uzun süreden sonra aynı masanın etrafında kocası ve oğluyla birlikte kahvaltı edecekti. Tedirgin ama mutluydu. Onun gözünün içine bakıyorlardı. Bir yandan da her şey normalmiş gibi davranıyorlardı. Kocası tabağına, masadaki kahvaltılıklardan koydu, oğlu “Sıcacık simitler, soğutmadan ye,” diyerek çeyrek simidi tabağının kenarında duran bir dilim ekmeğin üstüne bıraktı.

     İşkence başlasın!

     Beyaz peynirden bir çatal aldı, üstüne bir yudum çay. Çayla ıslanan peyniri ağzında biraz bekletip yuttu. Tabağın kenarındaki simit yerine, ekmekten sağ eliyle bir lokma koparıp ağzına attı. Üzerine bir yudum çay. Ekmeği de yuttu. Oğlu şakalar yapıyor, kocası, “Çok şükür bugünümüze,” diyordu. Kadın öyle kuvvet harcıyordu ki her lokmadan sonra duruyordu. Sol bileği hep masanın kenarında eli sımsıkı yumruktu. Kafasını hızla sağa sola çevirmeye başladı. “Allah’ın belası!” Beyninde çalan davula eşlik eden mekanik bir sesti sanki. Terlemeye başladı. Temmuz sıcağı değildi terlemesine neden olan. Lokmalarını yutmak için harcadığı çabaydı. Oğlu, bir lokma simide tereyağı ve vişne reçeli sürüp “Soğutma dedim ya, hadi bakalım en sevdiğin üçlü, en sevdiğinden gelsin,” diyerek uzattı kadına. Gülümseyerek alırken “Vııızzz, vııızzz,” tabağa bıraktı. Allah’ın belası yetişmişti imdadına. Nereden girdi bu sinek diyerek sağ elini başının etrafında salladı. “Bunun sesiyle uyandım zaten,” diye söylendi. Sineği uzaklaştırmayı başarmıştı. Etrafına bakındı. Yok. Şimdilik gitti. “Anne ya, yapma, bütün sineklerden korkacak mısın artık?” diyerek söylendi oğlu. Allah’ın belası kurtardı beni simidi yutmaktan. Pişman oldu yaptıklarına galiba ya da başladığı işi bitirmeye geldi. Tövbe tövbe. Kadının kovalamasıyla sinek, kahvaltılıkların üstünde dolanıp kendine ekşi tatlı bir yiyecek bulmuştu bile.

     Kadın sessizleşti. Gözü en sevdiği vişne reçeli üzerindeki karasineğin hareketlerindeydi. Vişne reçeli, karasinek ve kadın.

     Döndün durdun, huzursuz ettin, sinir ettin, Seni yakalayamıyorum şimdi. O gün de yakalayamamıştım. Senin kadar hızlı hareket edemiyorum. Geldin kondun ekşi tatlı vişne reçelime. Şimdi ne oldu? Çırpınıyorsun. Ben de… Senin yüzünden kanadı benim beynim. Hep daha fazla istedin. O sert kabuğun sayesinde saniyede iki yüz defa kanatlarını çırpıyordun. Ne oldu? Boşa mı şimdi bu çırpınma. Kaçsana hadi. Hahaa! Antenlerin bu sefer kaçmanı sağlayamıyor değil mi? Vişne reçeli bataklığın oldu. Çok istedin değil mi? Kanındaki şeker düştü ve sen benim masamdaki reçelden, düşen şekerini yerine koymak istedin. Ya konduğun simit. Benim çiğneyemediğim için kenara bıraktığım simit. Olmadı. Bu sefer başaramadın. Bak yerle bir oldu yaşamın. Bak bak! Sol bacak reçele batmış çıkartamıyorsun. Ama hâlâ o pis tükürüğünü bırakıyorsun benim en sevdiğim reçelime. O gün de belki benim üstüme bıraktın tükürüğünü. Sen başaramayacaksın. Birazdan çırpındıkça diğer bacağında batacak reçelimin içine ve zevk uğruna öleceksin. Sana yardım edecek diğerleri yok, bak. Seni çekip çıkaracak diğerleri. Onlar çöplükteler. Yok ol, yok ol ki ben kurtulayım. Ver kanatlarını bana.

     Kocası ile oğlu sofrayı topluyordu. Karasinek, vişne reçelinin içine gömülmüştü iyice. Hareket etmiyordu artık. Kocası “Merak etme çöpe döküyorum bunu,” diyerek kâseyi masadan aldı ve “Bugün psikologla görüşmende anlatırsın olanları,” dedi.

08.03.2021