Günlerden 10 Şubat 2019, üç aileden oluşan “Maksat Yemek İçmek” isimli grubumuzla Karaburun’da balık keyfi yaparken, yazlarını Kuşadası’nda geçiren grup üyesi çiftimiz, grubun adına da yakışır şekilde, bizleri Kuşadası’ndaki evlerine mangala davet eder ve bu davetle beş dakika içinde “gitmişken Samos’a da gideriz” diye yapılan planla başlar her şey 🙂
İşte bugün, Şubat buluşmasında planlanıp, bir aile eksikle tamamlanan, üç günde Kuşadası/Samos keşfimizi kaleme alıyorum 🙂
1.Gün Şirince-Kuşadası
Gün kaybetmemek için daha gün doğmadan yola çıkarak, sabah 06.00 uçağı ile rötarsız İzmir’e uçuş 🙂 sonrası Kuşadası’na gitmeden Şirince’de bir köy kahvaltısı ve Yümli Malikanesi’ne 🙂 saat 10.30 civarında geçtik 🙂 . Ben ve kızım Ezgi’nin deniz özlemi nedeniyle biraz dinlendikten sonra “doğru deniz” dedik. Hava 38 derece ama rüzgar söylenene göre uzun zamandır görülmemiş en sert rüzgar. Ama ne havanın sıcaklığı ne de deli esen rüzgar bizim deniz ile buluşmamızı engelleyemedi.
Deniz kenarında geçirilen bir üç saat sonrası, tatilimizin asıl nedeni olan mangal partisi için hazırlıklar başladı. Arkadaşlarımız Ümit’in harika mezelerine Ömer’in mangalı eşlik edip, harika bir sohbet ile birleşince oldukça keyifli zaman geçirdik. Ümit ile Ömer’in komşuları olan, 20 yıl önce aynı bankada çalıştığımız başka bir arkadaşımı görmek de benim için ayrı bir keyif oldu.
2.Gün Samos
Kuşadası’ndan sabah 09.00 feribotu ile 1,5 saatlik bir yolculukla Samos’un Pytagoria limanına vardık. Biz vizemiz olduğu için kolayca pasaporttan geçtik ancak arkadaşlarımız kapı vizesi için yaklaşık 2.5 saat beklemek durumunda kaldılar. Dolayısıyle yaptığımız planlama daha Samos’a iner inmez sekteye uğradı. Macera dolu Samos gezisi de böyle başladı 🙂 . Ama biz moral bozmadık tabii 🙂 Samos’u hakkı ile gezmek için mutlaka araba kiralamanız gerekiyor, biz de bu arada daha önceden kiraladığımız arabayı teslim almak için Pytagoria’nın dar ve yokuşlu sokaklarında araba kiraladığımız firmaya gittik. İkinci sıkıntı burada bizi bekliyordu, bize tahsis edilen araba, aküsü bitmiş çalışamaz durumdaydı. Sinirli bir çalışan ikinci arabayı getirdi ve yaklaşık 40 dakika sonra arabamızı teslim alarak düştük yollara. Önce arkadaşları almak için limana gittik. Araba yeni, sokaklar oldukça dar ve tabelasız, yandeks kullanarak gitmeye çalışırken bir tüp arabasının peşine takıldık. Neyse ki tüpçü, arada kamyonundan inerek yol kenarına park etmiş motorsikletleri kaldırarak iyice duvar kenarına birleştirip bize yol açtı 🙂 Hatta dar bir köşede bize manevra yapmak için yardım bile etti 🙂 . O sırada yarı İngilizce yarı Yunanca konuşan bir yaşlı amca da bizim Türk olduğumuzu öğrenince 20 yıl önce Simirni’de şarkıcılık yapan bir sevgilisi olduğunu ve sık sık onu ziyarete gittiğini anlatmaya çalıştı 🙂 2.5 saat sonra limandan arkadaşlarımızı alıp, Samos’un virajlı, yokuşlu, dar ve yemyeşil yollarında otelimizin bulunduğu Kokkari bölgesine gittik. Otele eşyaları bırakıp tabii ki doğru denize kendimizi attık 🙂 Kokkari bölgesini seçmemizin nedeni; en hareketli, en güzel koyların/beachlerin olduğu bölge olmasıydı. Ancak şansımıza havanın rüzgarlı olması, adanın güney doğusunda bulunan bu bölgede denizi dalgalandırmıştı. Ama dalgalı oluşu denizin turkuaz rengini görünce girmemize engel olamadı 🙂 . Bu bölgenin en ünlü plajları Lemonakia ve Tsamadou, biz de denize girmek için Lemonakia’yı tercih ettik.
Akşam, harika gün batımı manzarasıyla deniz kıyısında, yunan adalarının olmazsa olmazı deniz ürünleri ile güzel bir yemeği Samos yerel şarapları ve akşam olduğunda iyice hırçınlaşmış denizin sesi hatta rüzgar ile birlikte üstümüze vurması ile yedik. Yemek sonrası, aynı zamanda balıkçı limanı olan bu güzel kasabada akşam yürüyüşü de oldukça keyifliydi 🙂
2.Gün Samos
Sabah otelde aldığımız kahvaltı sonrası, dağın zirvesinde ufacık, şirin, yavaş yaşayan bir köy olan Manolates’e doğru yola çıktık. Manolates’in yolu yemyeşil, ormanlık bir yol, kıvrıla kıvrıla çıkarken, uygun bulduğumuz ilk noktada durup fotoğraf çekmek de harika oldu.
Manolates’e vardığımızda bizi bekleyen doğal hayat gerçekten büyüleyiciydi. Şirin sokakları, sıcak insanları, sevimli kafeleri ile iyi ki geldik dediğimiz, çok güzel fotoğraflar çekebildiğimiz anlar yaşadık. Sevimli ve tabii ki orman manzaralı kafelerinde Coffee Greeko yani Türk kahvesi 🙂 keyfimizi de yaptık 🙂
Manolates sokakları
Monolates’ten sonra Karlovasi, Potami Waterfalls, Kampos, Vathy, Psytagoria gezerek bu seferde güney doğu’da bulunan Psili Ammos plajına gelerek Kokkori bölgesinin tam tersi, taşlık ve derin deniz yerine sığ ve kum plajında denizine girerek ferahladık. Dönüş için feribot saati yaklaşırken Pytagoria’ya dönerek biraz sokaklarında kaybolup, Pisagorun adalet dağıtmak için icat ettiği hediyelik kadehlerinden de alarak Samos keşfimizi de sağlık ve keyifle sonlandırdık.
Sonuç olarak:
Gürültüden uzak, doğa içinde, huzurlu ve keyifli bir deniz tatili yapmak istiyorsanız, Türkiye’ye en yakın Yunan adalarından biri olan, Kuşadası’nın hemen karşısındaki, yemyeşil, turkuaz rengi, isteyene taş, isteyene kum harika plajları olan, ünlü matematikçi, sayıların babası olarak bilinen Pisagor’un da yaşadığı Samos Adasını öneririm. Adanın tamamını keşfetmek için bana göre 3 gün yeterli ama tadını çıkarmak için 5 gün kalınabiliyorsa iyi olur.
Bu arada biz zaman kısıtımız nedeni ile müze ve tarihi yerlerini yeterince gezemedik ama;
Archaeological Museum, Ecclesiastical (Byzantine) Museum, Museum of Samos Wines, Evpalinos Tunnel, Castle of Lykourgos Logothetis, Heraion gezi listemizden önerilir.
Yemek konusuna gelince; tabi ki deniz ürünleri (Ahtapot, karides, kalamar ve balık), greek salad, patlıcan salatası, Peynir kızartması, feta peynir, Uzo(barbeyani) ve yerel şarapları öneririm.
Yeni keşiflerde buluşmak üzere, keyifli okumalar 🙂 …
Sevgiyle…
30.06.2019