Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir karı koca varmış. Bu karı koca birbirini çok severmiş. Nohut oda bakla sofa, küçük ama sıcacık bir yuvaları varmış. Adam çok çalışırmış. Kadın da her gün kocasını sabah işe gönderip o yuvayı dip köşe temizler, akşam için yemekler hazırlarmış. Gün gelmiş sevgilerinin meyvesi bir de bebekleri olmuş. Masmavi gözleri, bembeyaz teni ile dünya güzeli bir kız bebek. İsmini Peri koymuşlar. Peri güzel olduğu kadar uslu da bir çocukmuş. Hiç ağlamazmış. Karnı acıktığında, altını pislettiğinde tam ağlayacakken annesi anlarmış hemen, ağlamasına fırsat vermeden karnını doyurur, bezini değiştirirmiş. Peri dünyaya geldikten sonra onu en iyi şekilde büyütmek için adam daha çok çalışmaya başlamış. Kadında sabahları kocasını işe gönderdikten sonra her zamanki gibi, bütün evi temizler, çamaşır, ütü derken akşam için yemekler yapıp evin geçimine katkıda bulunmak için dikiş dikermiş. Peri daha bir yaşına gelmeden kadın yine hamile kalmış. Hamile kaldığını anladığında Peri’de olduğu gibi sevinememiş. “Nasıl bakacağız iki bebeğe?” diye ağlıyormuş gece gündüz “Perimiz daha çok küçük, ben iki çocuğa birden bu küçük evde nasıl bakacağım, nasıl para yetiştireceğiz?” diyormuş. Adam da “Çocuklar rızkıyla doğar, merak etme. Gerekirse gece işi bulur daha çok çalışırım,” diyormuş. Peri yirmi aylıkken doğmuş ikinci bebekleri. Onun da ismini Melek koymuşlar. Melek, Peri’nin aksine gece gündüz ağlıyormuş. Kadın, Peri kıskanmasın diye Melek ile çok ilgilenmiyormuş. Mutlu, sakin bebek Peri, huzursuz, hırçın sürekli ağlayan Melek, gel zaman git zaman büyümüş okul çağına gelmişler. Gelmişler de annelerinden gördükleri sevgi de ilgi de farklıymış. Ama babaları bunun farkına hiç varamamış gece gündüz çalışmaktan. İlk Peri başlamış okula. Annesi onun üstüne titrerken Melek, iki arada bir derede ablasının defterlerini karalamayı, ütülenmiş önlüğünü kırıştırmayı oyun haline getirmiş. Annesi kızdığında da “Ablamın oyuncakları benim oyuncağım olmuyor mu? Hep onun elbiselerini giyiyorum zaten,” diye bağırırmış. Bir tek babasının yanında, onun, “Meleğim,” diye başlayan nasihatlerini dinlerken sakinleşiyormuş Melek.
Günlerden bir gün ablası okuldayken evlerine komşu teyzeler gelmiş. Annesi de komşu teyzelerle rahatça konuşabilmek için onu televizyonun karşısına oturtturup çizgi film açmış. Ama Melek’in gözü çizgi filmde kulağı annesinin konuşmalarındaymış. “Perim maşallah okumayı hemen söktü çok akıllı. Hep söylüyorum, beşinci sınıfı bitirsin koleje gönderelim diyorum. Bakalım. Kısmet.” Komşu teyze de, “Bu sabi de geliyor arkadan, zor işiniz. Allah kuvvet versin size,” demiş. “Ah ben hiç istemedim aslında ikinciyi ama üstüne görmüşüm, hiç anlamadım hamile olduğumu. Anlasam varım yoğum Peri için olacaktı. Bizim bey de kendini helak etmeyecekti bu kadar,” derken Melek, “Benim adım sadiiii değil Melek, Meleğim ben,” diyerek bağırmaya başlamış. Annesi, “Bir de laf dinlemek he?” diye söylenerek televizyonu kapatıp yatak odasına götürmüş onu. Kapısını da kapatıp “Akşama kadar buradan çıkmak yok,” diyerek ceza vermiş.
Melek annesinin yatağı üstünde ağlarken birden yerde, mavi üstüne pembe çiçekli bir çift kanat belirmiş. Melek şaşkın, gözü yerde duran kanatlarda, bir süre yatağın üstünde hareketsiz onlara bakmış. Küçük tombul elleriyle gözlerini ovuşturmuş. İşte benim kanatlarım diyerek yataktan inmiş. Hızlı hızlı nefes almaya başlamış heyecandan. Yüzü aydınlanmış. Kanatları önce biraz incelemiş ve tedirginlikle dokunmuş. Dokunur dokunmaz kanatlar Melek’in sırtında yerlerini almış. Sonunda takmış kanatlarını. Odanın içinde uçmaya başlamış gülerek. Önce tek kanadıyla kapıya vurmuş, vurmuş. Açılmamış kapı. Çıkamamış kapandığı odadan. Sonra bir o duvara bir bu duvara çarpmış. Her seferinde canı biraz daha fazla acımış. Odanın kapalı penceresine yapışmış. Uçmak gitmek istemiş uzaklara. Açamamış pencereyi. Uçamamış başka bir dünyaya da küçük Melek. Sonunda pes etmiş, uçup da çıkamayacağını anlayınca çıkarmış kanatlarını, bırakmış yere. Annesinin yatağı üstüne kıvrılmış, dizlerini karnına doğru çekip ağlayarak uyuyakalmış. Ne olduysa o günden sonra olmuş. Hırçın melek gitmiş sessiz sakin Melek gelmiş. Bir daha ablasının hiçbir eşyasına da dokunmamış.
Yıllar, yıllar geçmiş. Yıllar geçerken de babalarına Almanya’daki amcası ölünce yüklü bir miras kalmış. Daha büyük bir eve çıkmışlar. Artık daha az çalışıyormuş babası. Peri de Melek de büyümüşler. Peri’yi gerçekten de ilkokuldan sonra koleje yazdırmışlar. Melek istememiş koleje gitmeyi. Zaten de çok iyi değilmiş notları. Yakın çevrelerindeki okullarda okumuş. Peri karnesinin yanında hep takdir belgesi getirirken Melek, sadece karnesini getirirmiş. Bu arada Peri çok güzel bir genç kız olmuş. Lapiska saçlı, zayıf, bembeyaz teni, masmavi gözleri ile adı gibi tam bir peri kızıymış. Biraz utangaçmış. Hatta utanınca da yanakları al al olurmuş. Melek ise, büyüdükçe ablasının küçülen, eskiyen kıyafetlerini giyemez olmuş. Annesi hep “Halalarına çekmişsin sen, kilon, esmerliğin hep onlar,” dermiş. Babası ise, “Deme öyle, o babasının Meleği bir kere,” deyip Melek’in gönlünü alırmış. Ablası Tıp Fakültesini kazandığında evde günlerce kutlama yapılmış. Hatta ilk kutlamayı ablasına Melek hazırlamış. Annesinden izin alarak Peri’nin bütün arkadaşlarını eve toplamış. Sürpriz yapmış ablasına. Kendisi de uzaktan izlemiş onların eğlenmesini, sessizce.
Melek liseyi bitirip üniversite sınavına girdiğinde o güne kadar okul hayatı çok da başarılı geçmediği için babası dışında ona pek güvenen olmamış. Sınav sonuçları açıkladığında ise annesi, “Reklamcı mı olacaksın şimdi? Sessiz sedasız halinle halkla ilişkiler mi kuracaksın?” demiş. Hatta bir ara, “Neyse en azından bir diploman olur. Aferin,” demiş.
Yıllar, yıllar geçmiş. Peri her zamanki gibi başarılı, altı yılda bitirmiş okulunu. Melek de dört yılda olması gerektiği gibi mezun olmuş. Peri ile aynı dönemde. Kendini ilk defa ablasıyla eşit hissetmiş. Üstüne üstlük özel bir hastanenin halkla ilişkiler bölümünde işe başlayınca bir anda hayatı boyunca ilk defa ablasından öne geçmiş. Öyle bir rahatlamış ki, artık daha az yiyor kilosuna dikkat ediyormuş. Esmerliğinin yarattığı sert duruşu yumuşatmak için saçlarının siyah rengini çikolata kahveye boyatarak değiştirmiş. Hep daha çok çalışmış ama aynı zamanda iş arkadaşları ve yöneticilerinin göz bebeği olmuş.
Günler, haftalar, aylar, yıllar geçmiş Melek, Peri’yi çalıştığı hastanenin sahibiyle tanıştırıp anlaştırmış. Kendi çalıştığı hastanede uzman doktor olmuş Peri. Annesi o zaman ikinci defa “Aferin kızım,” demiş Melek’e.
Melek o kadar çok çalışıyormuş ki bilgisayara bakmaktan gözleri bozulmuş. Çalıştığı hastanenin yakışıklı, çok başarılı, isim yapmış göz doktoru demiş gözlerinin bozulduğunu. Daha önce çok karşılaşmışlar Melek ile. Hatta onun zayıfladığını, saçının renginin değiştiğini ilk o fark etmiş. Çalışkanlığına, neşesine, kendine güvenen haline tavrına âşıkmış bu doktor. Bir gün açılmış Melek’e. Hiç aklında yokken o da sevmiş bu yakışıklı doktoru. O günden sonra Melek daha mutlu olmuş. Gel zaman git zaman evlenmeye karar vermişler. Melek de annesine babasına söylemeden önce ablasına söylemiş.
– Ablacım ben evleniyorum galiba ilk sen duy istedim.
– Aaaa, hiç söylemedin bu güne kadar, kim bu şanslı adam? demiş.
– Hani şu hastanedeki bütün kızları kendine âşık eden göz doktoru var ya…
– Cenk mi?
– Evet. İşte o.
– …
– Çok şaşırdın değil mi? Ben ve Cenk. Doktor.
– Çok sevindim Melek. Hayırlısı olsun.
– Darısı başına güzel ablam.
O günden sonra her şey çok hızlı gelişmiş. Annesi duyduğunda ablası gibi çok şaşırmış. Babası, “Meleğim benim, her şey gönlünce olsun. Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun. Çok mutlu olursun inşallah,” demiş. Melek çok sonra öğrenmiş aslında ablasının Cenk’e okul yıllarından beri âşık olduğunu. Bunu da annesinin bildiğini. Öğrendiğinde başta biraz suçluluk hissetmiş ama bu durum kısa sürmüş. Hatta bir an önce evlenmek için hazırlıkları hızlandırmış. Dillere destan bir düğünle evlenmiş Cenk ile Melek. Düğünlerinde annesi ile Peri hiç dans etmemiş ama babası Meleğini hiç yalnız bırakmamış.
Sonunda karardı köz.
Annesinin biricik Peri’sinin giyilmişini giyen, sıkıldığı oyuncakları ile oynayan,
Bebek Melek büyüdü.
Peri’nin güzelliği, başarıları, annesinin sözleri kamçı oldu Melek’e.
Anlayan anladı, Peri’nin yalnızlığının faturası anneye kesildi.
Babası hep kanatlarını hatırlattı Melek’e.
Cenk ile tekrar taktı o kanatları Melek.
Karardı köz. Tükendi söz.
Melek erdi muradına biz çıkalım kerevetine.
15.03.2021
Masal Denemesi (Büyüklere Masallar)