1970 Ekim ayı, İstanbul/Avrupa yakasında, orta halli bir ailenin ikinci ve son çocuğu olarak doğmuşum. Burcum Akrep, yükselenim Başak.
Annemin anlattığına göre; bol kahkahalı bir gecenin sonunda yine kahkaha atarken dünyaya gelmişim. “Feryat ederek ağlayan inleyen” anlamına gelen ismimi amcam koymuş. İsmimin anlamına hiç ihanet etmeyen ben, oldukça duygusal, sevinince, üzülünce, her durumda ağlayabilirim. Ama annemin beni kahkahalarla doğurmasından mıdır bilemem, oldukça fazla gülerim de. Hani “ağlarken güler” tanımlaması sanki benim için yapılmış.
Konuşmayı, iletişimi, eğlenmeyi, öğrenmeyi, üretmeyi, fayda sağlamayı, okumayı, yazmayı, müziği, tiyatroyu, sinemayı, gezmeyi, keşfetmeyi, kısacası hayatı ve yaşamayı çok severim.
Kurallarla büyüdüğüm için sanırım, kurallara uymakta pek zorluk çekmem.
1970-1992 arası oldukça sıradan, sakin, olması gerektiği gibi geçen çocukluk, gençlik ve okul hayatı. Sonrasında, ortaokul birinci sınıftan beri tek hayalim olan bankacı olma hedefimi gerçekleştirmiş, iyi ve aranan bir bankacı olarak hayatıma devam ederken, 1992 Haziranında beyaz atlı prensim ile karşılaştım. Sıradan olan hayatımı bana göre sıra dışına çevirerek 1993 Ağustos ayında Yılmaz ile evlendim. Yılmaz’ın nişanımızdan bir gün önce teşhis edilen kronik böbrek rahatsızlığı bizi biraz zorlasa da, bu hastalıkla yaşamayı çok çabuk öğrendik.
2000 Ocak ayına kadar her türlü zorluğa rağmen; yoğun çalışmanın yanında bol bol gezdik, eğlendik, ânların tadını çıkarmaya çalıştık.
2000 Ocak ayında mucize bu olsa gerek, kadavradan böbrek nakli ile Yılmaz sağlığına kavuşup, hadi çocuk yapalım dedi ve 2002 Şubat ayında iki kişi çıktığımız yolda üç kişi olduk. Dünya tatlısı kızımız Ezgi bize katıldı.
2002-2006 arasında ânların tadını çıkarmaya, can parçamız kızımız ile devam ederken, 2006 Temmuz ayında ben bir beyin kanaması geçirdim ve açık beyin ameliyatı (AVM) oldum. Üçümüzü de bu olay feci sarstı, ama yılmadık, bu zor süreci de atlattık ve ben tekrar sağlığıma kavuştum.
Ezgi’nin doğumu, benim sağlık sorunlarım derken, çok sevdiğim iş hayatına ara vermiştim. Hayat rutine girince durmadım ve 2007 Haziran ayında tekrar iş hayatına geri döndüm. Ama bu sefer bankacı olarak değil, finans sektörüne yazılım yapan bir teknoloji firmasında inanılmaz keyifle yöneticilik yaptım.
2012 yılında kendime, eşime, kızıma daha fazla zaman ayırıp, hiç bitmeyen hayallerimizi gerçekleştirmek için emekli olup freelance proje danışmanlığı yapmaya başladım. Benim için freelance çalışmak inanılmaz büyük bir lüks, çalışacağım zaman ve şartları tamamen isteğime ve uygunluğuma göre ayarlamak süper oldu.
Bu süreçte yazmayı sevdiğim için, gerek hayatımızdan kesitler, gerekse gezilerimiz, anılarımız bol bol yazdım. Hatta profesyonel iş hayatını bıraktığım ilk zamanlar ilişki yönetimi üzerine bile yazdım. Baktım yazmak bana iyi geliyor, zamanım var, sosyal medyayı kullanmayı, insanlarla sürekli iletişimde bulunmayı, üretmeyi seviyorum, neden bir blog açmayayım dedim ve 2018 Ocak ayında bu bloğu açtım. Blog isminin nerden geldiğini anlamışsınızdır sanırım; geçirdiğim ameliyat ile kafamın sağ tarafında otuz iki dikişin izi var ve bu izler bana, hayatın ne kadar değerli ve güzel olduğunu, sevdiklerimizle her anın tadını çıkarıp, bolca anı biriktirmemiz gerektiğini unutturmuyor.
Ağırlık gezi yazıları olmak üzere, hayattan kesitler, kitap önerileri, kültür/sanat etkinlikleri paylaşımları yapmaya çalıştım.
Yazma aşkımla, 2019 Ekim ayında, hayallerim arasında olan yazarlık yolunda eğitim almaya başlayarak zaman zaman içinde yaşanmışlıklarımın da olduğu hikâyelerimle yola devam ediyorum. 2020 Nisan ayında ‘Affet Beni’ kolektif kitabında ‘Saç Örgüsü’ isimli hikâyemin yayınlanması motivasyonuyla yazarlık eğitimine devam ederken bloğumu yenileyip kısa hikâyelerimi de okuyucularımla paylaşmaya başladım. Böylece yazma hikâyemi, gelişimimi de sizlerle tüm samimiyetimle paylaşıyorum.
YAZMAK İYİLEŞTİRİR! SEVGİYLE KALIN…