Belgrad

BELGRAD

11-15 Nisan Şeker Bayramı tatilini, dostların “Hadi Belgrad’a gidelim mi?” demesiyle hızlıca planlayıp gerçekleştirdik. Vizesiz ve düşük maliyetli olması sebebiyle, Balkanları tecrübe etmek isteyenler için Sırbistan’ın başkenti olan bu şehrin cazip bir rota olduğunu düşünüyorum. Bu arada garip bir şekilde seyahat etmek istediğim yerler listemde olmayan bu şehre tarih kitaplarından hatırladığım bilgiler dışında hiçbir araştırma yapmadan gittim. Yola çıktığımızda börek ve köftesini merak ederken buldum kendimi. 😊

Bayram tatili olması nedeni ile bir de son dakika plan yaptığımız için uçak fiyatları oldukça pahalıydı. Turların daha hesaplı olduğunu fark edince uzun süreden sonra ilk defa turla gidelim dedik ve Prontotour’dan rezervasyonlarımızı yaptırdık. Süper bir sürprizle Paris’te okuyan kızım da bize katılacağını söyleyince birden o hiç merak etmediğim Belgrad seyahati beni daha fazla heyecanlandırmaya başladı. 😊

Tuna Nehri ve Sava Nehri’nin birleştiği yerde konumlanmış Belgrad, tarihi, çektiği acıların izleri ile biraz yorgun ve buruk olsa da Balkanların parlayan yıldızı olarak anılıyor. Özellikle gece hayatı, canlı caddeleri ile diğer Balkan ülkelerinden ayrılıyor.

Gezimiz sırasında cadde ve sokaklarını bazen İstanbul’a bazen bir Avrupa şehrine benzeterek gezmek de bana göre Belgrad’ı diğer Balkan ülkelerinden ayıran özelliğiydi.

Tarih kokan şehrin eski Yugoslavya döneminin etkisini taşıyor olması da çok şaşırtmıyor tabii…

Defalarca Keltler, Romalılar, Hunlar gibi toplumlar tarafından işgal edilmiş, 2.Dünya Savaşı’nda bombalamalar ardından en son 1999 yılında Nato tarafından 78 gün süren hava saldırısına maruz kalması (bu son saldırıdan bombalanmış birkaç binaya dokunmadan olduğu gibi bırakmışlar) şehrin ruhundaki hüznü bizlere geçiriyor. Neyse sonuçta “Yıkılmadım, ayaktayım,” diyor Belgrad.

Gelelim gezimizin detaylarına😊.

Üç günlük seyahatimiz boyunca;

Knez Mihailova Caddesi,

Trafiğe kapalı olan bu cadde, sağlı sollu kafe, restoran, butik, hediyelik eşya dükkanları ile oldukça hareketli ve bizim İstiklâl caddemize benzer keyifli bir cadde.

Republic Square (Özgürlük Meydanı),

Knez Mihailova caddesinin sonunda bu meydana ulaşıyorsunuz. Osmanlı’ya karşı bağımsızlıklarını ilan etmelerini sağlayan, Sırpların en önemli aydın liderlerinden Prens Mihailo Obrenovic adına dikilmiş heykel karşılıyor sizi. Heykelde Prensin sağ elinin İstanbul’u gösterdiği söyleniyor.

Öğrenci Meydanı,

Bir yandan da sevimli bir öğrenci şehri olan Belgrad’ın meydanda bulunan parkı, kafeleri ile turistlerin ve halkın buluşma noktası haline gelmiş meydan.

St. Mark’s Kilisesi,

Diğer Avrupa şehirlerinde gördüğüm kiliselerden sonra pek de cezbedici olmasa da gelmişken görülmeli tabii…

St.Sava Kilisesi,

Dünyanın en büyük Katolik kiliselerinden biri olduğu söyleniyor. Osmanlı’nın izlerini hemen görebiliyorsunuz. Çünkü kilise aslında bizim camilerimize hatta Ayasofya’ya benziyor.

Kalemegdan Kalesi,

Belgrad’da görülmesi gereken en önemli yapılardan birisi. Özellikle fotoğraf meraklıları için harika bir nokta. Belgrad kalesi. Oldukça büyük bir arazi üzerine kurulmuş. Tuna Nehri ile Sava Nehri’nin birleştiği noktayı özellikle gün batımında fotoğraflamak keyifli. Bir rivayete göre de birleşim noktasına bakarak tutulan dilekler gerçek oluyormuş. Ben de tuttum, bakalım gerçekleşecek mi? 😊

Nova Grad,

İçinde Zemun’u da barındıran yeni şehir bölgesi.

Nicola Tesla Müzesi,

Yaşadığı dönemde hakkı verilmemiş bilim adamı Nicola Tesla’nın, neler yaptığını ve icatlarını demolar ile tecrübe edeceğiniz nefis bir müze. Gezimizin en keyifli anlarından biriydi. Tesla’nın bugünkü hayatımıza ne kadar çok etkisi olduğunu fark etmek için güzel bir tecrübe oldu. Bugün günlük hayatımızda kullandığımız kablosuz cihazlar, cep telefonları, radarlar, radyo, uzaktan kumanda dahil olmak üzere elektrikli motor kullanan birçok cihazın aslında gerçek mucidi ve çalışma şekillerini tasarlayan bilim adamı Nicola Tesla. Aynı zamanda da tarihte hakkı belki en az verilmiş bilim adamı olarak düşünülebilir. Belgrad’a geldiğinizde, merakınız ve ilginiz de varsa Krunska Caddesinde olan bu müzeyi ziyaret etmeyi ihmal etmeyin derim. Böylece hayatı hakkında birçok bilgi edinebilir, hakkının ne kadar yendiği bir bilim adamı olduğunu görebilirsiniz ve yaptığı bazı icatlarının zamanının ne kadar ilerisinde olduğunu küçük demolar ile çok eğlenceli bir şekilde görme şansınız olur.

Tito’nun mezarı ve müzesi,

Josip Broz (halk arasında yaygın olarak kullanılan takma ismiyle  Tito)’nun hikâyesi Hırvatistan’ın bir köyünde doğması ile başlayıp sosyalist fikirlerle şekillenmiş, savaşlar, esaret, yasa dışı işler, mahkumiyetler, komünizm ajanlığı derken komünist devlet başkanı ve bir kahraman olarak sona ermiş.

Zemun,

Tuna nehri kıyısında, mimari olarak Avusturya izlerini taşıyan, Belgrad kalesinin karşısında, şehir içinde şehir sanki Zemun. Arnavut kaldırımlı dar sokakları, sarı, turuncu boyalı renkli şirin evleri, keyifli sahil şeridi, kafeler, restoranlar, hiç umulmadık yerden çıkan sokak müzisyenleri ile gezinin en çok keyif aldığımız yeri. Öyle ki hem gündüzünü hem de gecesini yaşamak için iki kere ziyaret ettik bu güzel ilçeyi. Usce Kulesi, Gardos Tepesi ve Millenium Kulesi gezilip görüldükten sonra Tuna Nehri kıyısında bolca keyif yapabileceğiniz bir yer.

Novi Sad

Sırbistan’ın ikinci büyük şehri, Belgrad’a çok yakın, Tuna Nehri kıyısında keyifle keşfedilecek sakin bir şehir.

Bol keşifli günler, keyifli okumalar…

30.06.2024