Uyumamayı tercih etmekle uyuyamamak arasında büyük fark vardır.
İşte yine uyuyamadığım bir gece. Başucu lambam sadece okuduğum kitabın sayfalarını aydınlatıyor. Birden karanlık odama beyaz bir ışık çarpıyor irkiliyorum. Gözlerim kitabın sayfalarından perdesi sıkıca kapalı olan cama yöneliyor ve öylece bekliyorum. Gümmm!! Sesin yankısı çatır çatır… Sesler gecenin sessizliğini bozuyor. Kasılıyorum. Şimdi başlayacak yağmur. Hiç kıpırdamıyorum. Gözlerimi kapatıyorum, elimde kitap bekliyorum, biraz daha uzaktan gelen bir iki gök gürültüsünden sonra, pıt pıt sesler, yağmur… Gözlerim hâlâ kapalı. Pıtır, pıtır, pıtır… Sonrasında hızlanmaya devam eden yağmur.
Yağmur dışarıda ama benim yüzüm ıslanıyor. Birden derin bir nefes alıp gözlerimi açıyor, kitabı başucumdaki komodine bırakıp doğruluyor ve gözyaşlarımı siliyorum. Yataktan kalkıp odanın ışığını açıyorum. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkayıp iyice kuruluyorum ve salona geçiyorum. Perdeleri sonuna kadar açıp Fransız balkonun bir kanadını açarak önündeki koltuğu dışarıya bakacak şekilde çevirip oturuyorum. Koltuğun yanındaki sehpada sadece bir fotoğraf çerçevesi, içinde sahilde gün batımına eşlik eden annem ve babam bana gülümsüyor, önünde yatmadan önce temizlediğim kül tablası ve sigara paketlerim var. Açık olan paketten bir sigara alıp yakıyorum. Sigarayı güçlü bir nefesle çekiyor dumanını kesik kesik üfleyerek oluşturduğu şekillere dalıp gidiyorum.
Fotoğraf çerçevesinin içinden sevgi dolu bakışları ile bana gülümseyen babam, gök gürültülü, yağmurlu bir gecenin sabahında gitmişti. Ne yağmurlar yağdı üzerine on senedir.
Babamın yanında gülümseyerek poz vermiş annem, onu da yağmurlu bir günde uğurladım babamın yanına.
Sehpanın diğer yanındaki koltuk boş. Nihat’ın koltuğu. Adliyenin otoparkında arabaya binene kadar iliklerime kadar ıslanmıştım. Üç yıl geçti o günün üzerinden de.
Bir hafta önce yine bugünkünden de şiddetli şimşek, gök gürültüsü, yağmur, fırtına yüzünden rötarlı kalktı New York uçağı. Ama kalktı.
Oğlum şu an daha bir önceki günü bitirmedi bile.
Şimdi saat 04:15 ve ben koca evde tek başıma yine gök gürültüsü. Yine deli yağmur. Hayatımdan kim çıkacak acaba? Ruhum mu? Saçmalık. Domuz gibiyim. Bir sigaram var devreleri bozacak.
Can New York’a gittikten sonra tesadüfen bulduğum bir radyo kanalında Derman’ın programı geliyor aklıma, arayanlardan büyük sırlarını anlatmalarını istiyor. Bir akşam arasam mı diye düşünüyorum. Arayıp yağmuru seviyorum ama gök gürültülü yağmurdan nefret ediyorum desem anlayabilir mi beni acaba? Üçüncü sigaramı da yakıyorum ikinciyi söndürmeden. Uç uca.
Çok yalnızım, mutlu muyum? Hayır. Birinin yokluğuna alışamadan diğerinin yokluğu.
Mutsuzluk umut demektir, mutluluk ise kaygı, hani şu paradoksal rezillik dedikleri. Şimdi umudum var, yarın sakin yağan yağmur ardından açan güneşle gökkuşağının renklerini içimde hissedip kaygılanmak için yeni bir gün olsun.
Gün ışımaya başlarken yanımdaki sehpada dolmuş kül tablası, göz kapaklarım kendiliğinden yavaşça kapanıyor. Dışarda şiddetini kaybeden yağmur devam ediyor.
20.03.2020