02-03 Haziran hafta sonu, Türkiye’de yaklaşık 26 yıldır yapmadığım tren yolculuğunu yaparak, daha önce 3 kere gittiğim Eskişehir’e yine heyecan ile gittim.
Hava güzel, yanımda, ailem ve sevdiğim, her durumda gülecek, eğlenecek ortam yaratabildiğim dostlarımla birlikteyim.
Şartlar; güzel vakit geçirmek, keyifli keşif yapmak için fazlasıyla uygun 🙂
Hele bir de hafta sonu kaçışı için seçilen yer Eskişehir olunca, gerçekten bir tatlı huzur…
Eveett, keyifli tren yolculuğu ile, sabahın erken saatlerinde, zengin tarihi ile Anadolu’da tanınmış bir Avrupa şehri haline gelen Eskişehir’e vardık.
Tren ile geldiğimiz ve 10 kişilik bir grup olduğumuz için, zaman kısıtı nedeni ile bir minübüs kiralayarak, gezimize 1961 yılında üretilen ilk Türk otomobili olan “Devrim Arabası”nı görerek başladık.
Ardından minibüsü bir gün için kiraladığımızdan, şehir merkezine uzak olan, Kentpark ve Sazova Parkı’na doğru yola çıkmadan “Haller Gençlik Merkezi” ‘ ne uğradık.
Haller Gençlik Merkezi
Yaş sebze ve meyve hali binasının restore edilmesi ile oluşturulmuş Haller Gençlik Merkezi, hediyelik eşya dükkanları, büfeler, kafeler, barların yanı sıra sergi salonu, kitabevi, şehir tiyatroları sahnelerinden Tepebaşı Sahnesi ile kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapan tam bir gençlik merkezi.
Kentpark
Porsuk çayının kenarında, Türkiye’nin ilk yapay plajı ile adını duyuran Kentpark, 300 bin metrekarelik bir alanda, içinde açık/kapalı yüzme havuzları, restorantlar, at binme alanları, oyun grupları ile huzur veren, yeşilin keyfini çıkarabileceğiniz, düzeni ile dikkat çeken, Eskişehir’e gittiğinizde ziyareti gerçekten keyifli bir park…
Sazova Park
Sazova Park ya da tam adı ile Bilim, Sanat ve Kültür Parkı, Eskişehir başta olmak üzere Türkiye’nin en büyük ve en güzel parklarından biri.
Doğası, atmosferi, tasarımı ve içinde barındırdığı farklı temalara sahip yapıları (Masal Şatosu, Uzay Evi, Korsan Gemisi, Akvaryumu, Hayvanat Bahçesi, Bilim Deney Merkezi) ile ülkemizin en özgün parkları arasında gösteriliyor.
Park içerisinde yer alan çok çeşitli yapı ve etkinlik alanları ile büyük küçük her yaştan gezginin, gün boyu eğlenceli vakit geçirebileceği yer, özellikle şehre ilk kez gelenler için de, mutlaka gezilecek yerler listesinde üst sıralarda yer almalı.
Keyif ve hayranlıkla gezilen, Kentpark ve Sazova Park’ından sonra, şehir merkezine dönüp, artık Eskişehir’in en canlı, en bilindik bölgesi olan, şehri ikiye bölen Porsuk Çayı, Adalar Bölgesi’ne geçtik.
Adalar Bölgesi
Nehrin her iki tarafına bakan, kafeleri, restaurantları, sokak çalgıcıları, kanal heykelleri ve en önemlisi genç nüfusu ile, yüksek enerjili, canlı, keyifli yürüyüşler yapabileceğiniz, hatta tekne turu ile kendinizi Amsterdam kanal turunda hissedebileceğiniz 🙂 , harika bir yer Adalar Bölgesi.
Eskişehir’i benim için, gerçekten bir Avrupa şehri diye nitelendirdiğim bir yer…
Bu arada, Adalar Bölgesi’ni, daha önceki gelişlerimde yapmadığım tekne turunu yaparak, daha da özel hale getirdiğimiz için çok mutlu oldum 🙂
Keyifli bir günün sonunda, keyifli bir akşam yemeği yeme vakti geliyordu tabi ki 🙂
Odunpazarı bölgesinde Abacı Konak’da konakladığımız için kiraladığımız minübüse teşekkür ederek ayrıldık ve Hamam Yolu Caddesi’nden yine keyifli bir yürüyüşle yakın zamanda açılan Sanat Köprüsü’nden geçerek gece hayatının döndüğü Tepebaşı mevkii, barlar sokağına ulaştık.
Bütün gün olduğu gibi, genç nüfusun enerjisini, yürürken hissetmemek mümkün değildi 🙂
Dostlarla yenen akşam yemeği ile yoğun geçen günün yorgunluğu atılarak, otelimize döndük.
Ertesi sabah, konaklamanın Odunpazarı’nda olmasının avantajını yaşayarak, keyifli bir kahvaltı ve ardından sırasıyla, “Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi” , “Çağdaş Cam Sanatları Müzesi”, Ahşap Eserler Galerisi” , Turistik El Sanatları Merkezi Kursiyer Ürünleri Satış Merkezi ile Tarihi “Odunpazarı Evleri” ’nin arasında Odunpazarı Sokakları’nda, dükkanlarına gire çıka, fotoğraflar çekerek, sanat ile iç içe keyifli vakit geçirdik.
Bazı dükkanlarda, esnafın sıcak kanlılığını öyle içten hissettim ki, hiç aklımda yokken alış veriş bile yaptım.
Müzeleri gezerken, sanatın iyileştirici, farkındalık yaratıcı etkisini, sınır tanımayan hayal gücünü, her zamanki gibi iliklerime kadar hissettiğim doğrudur.
Bu arada Tatarlar Kırım ve Asya’dan Eskişehir’e göç ederken sadece gelenek göreneklerini değil, yemek kültürlerini de getirmişler ki, çok iyi yapmışlar 🙂
Herkesin bildiği gibi bu güzel şehre gelince Çibörek (lezzetli börek) yemeden dönülmemesi gerektiğini hatırlatmama gerek yoktur herhalde 🙂
Eveeett, dolu dolu geçen bir buçuk günün ardından, güzel anılar ile yine tren yolunu kullanarak İstanbul’a dönüş vakti.
Bir buçuk gün boyunca, her yerde Ata’mızı anarak, Türkiye’de ilklerin şehri olarak da bilinen bu güzel şehirde, modern hayatın yanı sıra geçmişin kültürel ve tarihi zenginliğinin nasıl güzel harmanlandığını iliklerime kadar hissettiğim keyifli anlar yaşadım.
Öncelikle, tam bir Avrupa şehri havasında olan Eskişehir’i, Eskişehir yapan Sayın Yılmaz Büyükerşen’e binlerce teşekkür ediyorum.
Hayatımızdan sanat, yolumuzdan Atam eksik olmasın !!!!
Sevgiyle 🙂 …
04.06.2018
Not 1: Tırnak içinde yer alan, farklı renkde yazılmış yerlerin üstüne tıklarsanız, ilgili yer hakkında detay bilgi alabilirsiniz !!!!!
Not 2: Fonda, bir Eskişehir türküsü olan, Karadır kaşları türküsünün enstrümantal halini dinliyor olacaksınız, hikâyesi için tıklayınız.