Yaklaşık bir yıldır görmek istediğim yerler listesinde olan Avusturya’nın başkenti Viyana ve Hallstatt için kısa bayram tatilini de kullanarak, eşim ve kızımla 16-19 Haziran arası bir tatil planı yaptık. İyi ki de yapmışız 🙂
Yaklaşık 1 ay önce Viyana’nın 1. Bölgesi olan İnnere Stadt’ta bulunan Hotel de France Wien’den, sevdiğimiz rehberlerden Orkun Uğurlu’nun önerisi ile yerimizi ayırtıp, 16 Haziran sabahın erken saatlerinde Viyana’da olacakmış gibi biletlerimizi aldık.
Viyana çok büyük bir şehir olmayabilir ama öyle çok saray, müze, sergi vb. var ki, internetten gezgin yorumlarına ve kendi merak ettiklerimize göre gezilecek yerler listemizi hazırladık.
Yine internetten yaptığımız araştırma ile yola çıkmadan bir gün önce Viyana Pass alarak, çoğu saray, müze, sergiye ücretsiz ve sıra beklemeden hızlı giriş olanağı ve Hop on Hop off’ları ücretsiz kullanma hakkını elde etmiş olduk.
Eveett, Viyana ve Hallstatt keşfi için bütün şartlar tamamlandı ve bayramın birinci günü bayram ritüelleri ardından, ikinci günü sabah erken saatlerde Viyana’ya uçuş gerçekleşti 🙂
Viyana Havaalanı’na indiğimiz andan itibaren, daha pasaport kontrole bile gelmeden Johann Strauss Cafe, sol anahtarı ve notalar karşıladı bizi. Boşuna müziğin dünya başkenti demiyorlar Viyana’ya 🙂
Keyifle, hiç sıra beklemeden geçtiğimiz pasaport kontrolden sonra hava alanından çıkmadan satın aldığımız Viyana Pass kartlarımızı da teslim alarak, havaalanı ve otel arası mesafe yaklaşık 25 dakika olduğundan vakit kaybetmeden taksi ile otelimize doğru etrafı izleyerek yola koyulduk. Taksi şoförümüz Türk çıkınca, takside panoramik şehir turu bile yapmış olduk 🙂
Otelimizden, kaldığımız sürece çok memnun kaldık. Temizliği, kahvaltısı, hizmeti ve tabii ki en önemlisi konumu çok güzeldi.
Odamızı teslim alıp, valizlerimizi bırakır bırakmaz, hiç vakit kaybetmeden, yürüyerek başladı Viyana keşfimiz.
Bu arada yazdığım yazıları fazla uzun tutup sizleri sıkmamak adına, bu yazımda gezdiğim gördüğüm Saraylar, Müzeler, Sergiler vb. ile ilgili detay bilgiye girmeyip, her birini zaman içerisinde ayrı yazılarda sizlerle paylaşacağım.
1.Gün:Habsburg Hanedanının kışlık sarayı olan Hofburg Sarayı, Silver Collection, Sisi Museum, Kelebekler Evi, Burggarten, Avusturya Ulusal Kütüphanesi, İspanyol Binicilik Okulu, Parlemento Binası, Belediye Binası, Votiv Kilise, Sigmund Freud Park, Graben Caddesi, Kohl Market, Kartner Caddesi, Karl Meydanı, Aziz Stephan Katedrali, Mariahilfer caddesi, Albertina Müzesi, Opera binası, Anker Saati’ni listemizden tamamlamış olduk. Günün yorgunluğunu ise harika bir klasik müzik konseri ve Opera dinleyerek attık. Mozart, Vivaldi, Bach’ı Viyana’da dinlemek ayrı bir heyecan ve keyif verdi gerçekten…
2.Gün:Benim için büyük gün 🙂
Hallstatt’a gitmek üzere kiraladığımız arabayı sabah saat 08.00 itibari ile teslim alıp, yola koyulduk. Çoookk keyifli, yeşile doyarak, muhteşem doğa manzaraları arasında 3 saatlik bir araba yolculuğu ile Hallstatt’a geldik.
Bu güne kadar gördüğüm Hallstatt fotoğrafları, okuduğum gezgin yazıları nedeni ile beklentim büyüktü ama beklentimin üzerinde bir cennete düştük diyebilirim.
UNESCO Dünya Mirasları’ndan Hallstatt; Avusturya’nın Salzkammergut kentinde tek kelime ile harika, Alp Dağları’nın eteklerinde bir köy ve tarihi tuz üretim merkezi.
Rengarenk çiçeklerle süslü, üçgen çatılı, ahşap evleri, yeşilin her tonu ile kaplı doğası, Alp dağları’nın ihtişamı, harika bir göl manzarası ve sevimli sıcak kanlı insanlarının büyüsünden kendimizi alıp, bölgenin en yüksek yeri olan Salzwelten tuz madenine finiküler ile çıktık. Maden turuna katılarak mağaralar içinde tuz oluşumu ile ilgili bilgiler almak da Hallstatt gezisine ayrı bir anlam kattı.
Bu arada manzara eşliğinde Hallstatt’ın yerli birası Das Beer ile balık veya şinitzeli yemek için öneririm.
11.00 ile 18.00 arası bir masalın içindeymişiz gibi vakit geçirdiğim Hallstatt’a bir kere daha gelmek ümidiyle veda edip, yine harika manzara eşliğinde keyifli bir araba yolculuğu ile Viyana’ya geri dönüp, kiraladığımız arabayı teslim ederek, günün yorgunluğunu atıp, 3. Gün için enerjimizi toplamak üzere otelimizde dinlenmeye çekildik 🙂
.Gün:Zamanı iyi değerlendirip, hedeflediğimiz yerleri görmek adına, sabah 08.00 itibariyle Viyana sokaklarına kendimizi bıraktık 🙂
Opera Binası önünden kalkan Hop on Hop off / Sarı hatta binerek öncelikle, Habsburg Hanedanının yazlık sarayı olan Schönbrunn Sarayı’na ulaştık. Saray, Bahçeleri, Hayvanat Bahçesi, Labirent, Zafer Takı Gloriette derken tahminimizden daha uzun süre geçirdik bu büyüleyici sarayda. Sanatı, manzarası, ihtişamı, eğlencesi ile çok keyifli vakit geçirdik.
Buradan Hop on Hop off/Mavi hatta binerek Belvedere Sarayları’na geçtik. Aşağı ve Yukarı Belvedere ile saray bahçelerini gezip, biraz yürüyerek şehir turu yapıp, tekrar Hop on Hop off kullanarak, doğa dostu bir mimar, aynı zamanda ressam, çok yönlü bir sanatçı olan Hunderwasser’in sıra dışı evlerini görmeye gittik. Tabi ki evleri, içinde oturanlar olduğu için sadece dışarıdan görüp, fotoğrafladık. Sonrasında KunstHaus Wien Müzesi’ni gezerek evler hakkında bilgi sahibi olduk. Müzede ayrı bir yazıda bahsedeceğim Elina Brotherus’un etkileyici fotoğraf sergisini gezmek gerçekten çook keyif vericiydi.
Buradan sonra, Hop on Hop off kulaklıklarını takarak Viyana’nın tarihini, sanatını, eğlencesini dinleyerek, yer yer Tuna Nehri’nin güzel manzarasının keyfini çıkararak, Mozart eşliğinde, neredeyse tüm şehre hakim olup, içine giremediğimiz yerlerin dışarıdan fotoğraflarını çekerek turumuzu tamamladık.
Şimdi diyeceksiniz ki, bu gezi sırasında hiç mi yiyip içmediniz 🙂 ?
Viyana’ya gitmişken Figlmüller’de şinitzel ve şarap keyfi, Kraliyet Pastanesi Demel’de Apfelstrudel, Cafe Sacher’de Sachertorte (çikolatalı kek) yemenizi öneririm.
Sonuç olarak; bloğumda sıkça değindiğim sanatın iyileştirici gücünü 3 günlük Viyana gezisi ile tekrar vurgulamadan duramayacağım.
Sanatın her dalını; resim, müzik, heykel, mimari çeşitlilik görüp, doğanın renkleri eşliğinde, fiziksel olarak yorulmayı göze alıp, ruhunuzu dinlendirmek istiyorsanız, gördüğüm en temiz Avrupa Şehri olan Viyana gidilmesi gereken yerlerin başında geliyor. Ama sanki 3 gün değil en az 5 günlük bir program ile daha detaylı gezilebilir.
Hallstatt’a gelince, bana göre ölmeden önce görülmesi gereken yerler arasında olmalı 🙂 . Hala etkisinden kurtulamadığım doğrudur 🙂
Yukarıda satır arasında bahsettiğim gibi; Hofburg Sarayı, Schönbrunn Sarayı, Belvedere Sarayları ve Hunderwasser Evleri ile ilgili yazılarımı yakın zamanda, ayrıca sizlerle paylaşacağım.
Gezinin tamamı ile ilgili fotoğrafları ise kısa bilgilendirme yazıları ile www.instagram.com/nalanuysalbag‘dan takip edebilirsiniz.
Sevgiyle…
22.06.2018