Palermo, Etna Yanardağı, efsane film The Godfather, en meşhur mafya yapılanması, mafya ile mücadele eden savcıların haberleri vs. nedeniyle Sicilya keşfetmeyi istediğim yerler arasındaydı.
Sömestr tatilini fırsat bilip kış aylarında nispeten ılıman havası nedeniyle rahatça gezebileceğimizi düşünerek, zaman kısıtımız ve adanın büyüklüğünü de göz önüne alarak 24-28 Ocak tarihlerine MNG Turizim aracılığı ile Sicilya tatili planlamamızı yaptık.
İyi ki de turla gitmişiz. Yeni insanlarla tanışmayı her zaman sevmişimdir 🙂 . Hele bir de turun katılımcıları uyumlu ve keyifli insanlar olunca bu seyahatte güzel anlarla anılarımda yerini almış oldu. Aynı zamanda tur rehberimiz de bölgeye hâkim, işinde tecrübeli ve bilgili olduğu için oldukça programlı ve verimli bir beş gün geçirdik 🙂 .
24 Ocak sabahı 07:45 uçağı ile İstanbul havalimanından Catania’ya rahat bir uçuş ile 2 saat 20 dakikada indik. Tüm katılımcıların toparlanması ile tur otobüsümüze binip önce otobüs ile Santa Agatha’nın koruduğu, bazalt taşının siyah rengini hemen fark ettiğimiz Catania şehir turunu yaparak Etna’yı selamladık 🙂 . Sonrasında otobana çıkarak iki gece konaklayacağımız Palermo’ya yöneldik. Yol boyu rehberimizin Sicilya hakkında bilgilendirmeleri ile etrafı izleyerek üç buçuk saatte Santa Rosalia’nın koruduğu, rengi pembe ve gri olan, iki gün konaklayacağımız Palermo’ya ulaştık.
Gezimizin ilk günü; Palermo’nun tarihi ve turistik yerlerini önce rehberimiz ile sonrasında bireysel olarak keşfedip şehri tanımaya çalıştık.
İkinci gün; Castellammare Del Golfo, Orta Çağ kasabası Erice ve Trapani’yi keşfederek, öğleden sonra Palermo merkeze geri dönüp, bireysel olarak, gerek bölgeye has lezzetleri gerekse bir gün önce gezemediğimiz farklı cadde ve sokakların keşfini yaparak, şehrin hareketli gecesini yaşamaya çalıştık.
Üçüncü gün; Palermo’daki otelimizden çıkış yaparak, sırasıyla harika bir balıkçı kasabası olan Cefalù’yu keşfedip otobandaki çalışma nedeniyle oldukça virajlı yollardan, küçük köy ve kasabalar arasından muhteşem manzara eşliğinde Catania’ya doğru yol aldık. Catania’ya gelmeden önce büyük matematik bilgini Arşimet’in doğup büyüdüğü, buluşlarını yaptığı şehre, Siracusa’ya, uğrayıp Santa Lucia Köprüsü’nden yürüyerek eski şehrin bulunduğu Ortigia Adası’na geçip muhteşem gün batımı manzarası ile akşam yemeğimizi yiyerek Catania’ya devam ettik.
Dördüncü gün; Catania’dan yine harika manzaralı yollardan geçerek, The Godfather filminin birçok sahnesinin çekildiği kasaba Savaco, Sicilya’nın üçüncü büyük şehri Messina, İyonya Denizi’nin kıyısında bir tepenin üzerine kurulmuş, en popüler tatil mekânlarının bulunduğu, romantik Taormina Kasabası’nı keyifle keşfettik.
Beşinci gün; otelimizden çıkış yaparak benim için gezinin en heyecan verici, hayallerim arasında olan Etna Yanardağına çıkıp, uyumlu, eğlenceli tur ekibi ile birlikte 2.150 metrede SILVESTRI kraterinde şampanyamızı patlattık. Rüzgâra ve soğuğa aldırmadan yürüyüşümüzü yapıp kafesinde biraz ısındıktan sonra Catania’a şehir merkezine giderek önce balık pazarını, sebze ve meyve pazarını dolaşıp, Catania cadde ve sokaklarında kaybolarak Sicilya seyahatini de tamamlamış olduk.
Sicilya gezimizin tur programı hakkında verdiğim bu kısa bilgiler sonrası, gelelim keşfettiğim yerlere 🙂 .
PALERMO
Palermo, 2700 yıllık bir geçmişe sahip, Fenikeliler tarafından kurulan, Antik Yunan, Roma, Bizans, Arap, Norman, Sicilya ve Napoli Krallığının toprak parçası olmuş, 1860 yılında İtalyan birleşmesi ile iç işlerinde özerk olup dış işlerinde İtalya’ya bağlanmış. İsmini Antik Yunan’da “büyük liman” kelimesinden almış. Tarihi, kültürel yapıları, sosyal yaşamı, gastronomisi ile öne çıkan İtalya’nın güneyinde bulunan Sicilya’nın başkenti, bölgenin de en kalabalık ve turistik şehri.
Mafyanın doğduğu yer olarak bilinmesi, The Godfather filminde, Corleone ailesinin adını taşıdığı Corleone kasabasının burada olması, şehirde dolaşırken filmin bazı sahnelerinin çekildiği yapıların önünden geçmek, bir The Godfather hayranı olarak beni en çok heyecanlandıran şey oldu 🙂 .
Şehirde sırasıyla, Porta Nouva Şehir Kapısı, Kraliyet Sarayı (Mondemanto Palazzo Reale), Palermo Katedrali (Cattedrale Di Palermo), Dört mevsim dört çeşme meydanı (Quattro Canti), Utanç Çeşmesi (Piazza Pretoria & Fontana Pretoria), Teatro Massimo’yu görerek önce rehber eşliğinde sonrasında serbest zaman aralığında ve akşamları bireysel olarak sokak ve caddelerinde kaybolmak çok keyifliydi.
Palermo Katedrali: Ahşap ve mermer işçiliğinin en güzel örneklerinden, şehrin en muhteşem, en göz alıcı yapıları arasında öne çıkan Palermo Katedrali (Cattedrale di Palermo), 1185 yılında Mill Walter tarafından tasarlanmış, Neoklasik mimari tarzın izlerini taşıyor. Geçmişte cami olarak kullanılan ve 12. yüzyılda katedral haline getirilen yapının etkileyici iç mekânında ise farklı olarak, Sicilya Krallığı’na ait mezarlıklar bulunuyor.
Quattro Canti: Dört mevsim heykelleri ile dört çeşme, dört ayrı sokağın birleştiği sekizgen, barok tarzında harika bir meydan. Dört İspanyol kralı ve Palermo’nun azizlerinin (Agatha, Olivia, Christina, Ninfa) bulunduğu bu dört barok yapı gerçekten etkileyici. Gece/gündüz sokak sanatçıları ile oldukça hareketli, mutlaka vakit geçirilmesi gereken bir meydan.
Dağ ile deniz arasına sıkışmış bir Ortaçağ kasabası. Küçük bir kasaba olmasına rağmen limanı oldukça büyük. Tepeden muhteşem deniz, kasaba ve liman manzarası oldukça etkileyici. Fotoğraf severlerin tercih edebileceği bir konum.
750 metrede Erice Dağı’nın üzerine kurulmuş, Tiren Denizi’nin etkileyici manzaralarına hâkim bir noktada kurulmuş, uzun ve etkileyici bir tarihe sahip, gösterişli kilisesi, kale ve kuleleri, gizemli ve sıcacık sokakları ile şirin bir orta çağ kasabası. Yüksekte konumlanması nedeniyle yazın manzaraya karşı serinleyerek keyif yapmak için oldukça ideal 🙂 . Erice’ye Trapani şehrinden teleferik ile de ulaşım mümkün.
Yürüyerek yarım saatte gezilebilecek, birkaç barok bina ve kilise dışında görülebilecek bir şey bulunmayan, tertemiz, düzenli, şirin mekânların bulunduğu bir liman şehri. Aynı zamanda tuz istasyonları ile ünlüymüş. Biz göremedik ama gün batımında manzarası çok güzel oluyormuş.
CEFALÙ
Kayalıklar üzerinde kurulmuş, bir orta çağ kasabası olan Cefalù; meydanları, sokakları, bal rengi taş binaları, Arap-Norman mimari şaheserlerinin yanı sıra, sakin denizi ve kum plajlarıyla yerli/yabancı turistlerin ilgi odağı olmuş, aynı zamanda şirin bir balıkçı kasabası. Denize âşık biri olarak, Cefalù sahilinden ayrılmam biraz güç oldu ama normanların inşa ettiği Cefalù Katedrali’nin bulunduğu meydanda vakit geçirip pastanesinden bölgenin meşhur cannoli tatlısı eşliğinde çevreyi izlemek de ayrı bir keyif verdi.
SIRACUSA
Tamamı UNESCO Dünya Mirasları Listesinde yer alan, Yunanlılar tarafından kurulmuş, büyük matematik bilgini Arşimet’in doğup büyüdüğü, buluşlarını yaptığı şehir Siracusa. Sicilya’ya gelip de bu güzel, tarihi şehri görmeden dönmemek lâzım. Siracusa’ya geldiğinizde Arşimet’in heykelini görüp, Santa Lucia köprüsünden geçerek Ortigia Adası’na ulaşıyorsunuz. Eski şehir denilen bölge Ortigia’da. Burada da sizi dar sokakları, şirin dükkânları ile keyifle vakit geçirebileceğiniz tarih kokan caddeler karşılıyor. Biraz yürüyüş sonrası Doumo Meydanı her yerde olduğu gibi burada da etkileyici. Meydandan dar ara sokakların birinden sahile doğru devam edince, karşınıza Grande Limanı’na bakan minik bir teras çıkıyor. Bu terasın alt kısmında, denizle kara arasına sıkışmış bir tatlı su birikintisi var. İçinde papirüsler olan ördekler ve kırmızı renkli balıkların yüzdüğü bu tatlı su birikintisi mitolojik hikâyesi ile Fonte Arethusa. Gün batımına doğru buraya ulaşırsanız etkileyici manzarasının tadını çıkararak sahil restoranlarının birinde keyifle yemeğinizi yiyebilirsiniz.
SAVACO
Yemyeşil bir doğa, harika manzara, yol boyu demirden heykeller ve tabii ki The Godfather filminin Sicilya sahnelerinin çekildiği ana mekân olan, tepede konumlanmış Savoca Köyü… Özellikle de Al Pacino’nun babasından kızını istediği sahnenin çekildiği mekân olan Bar Vitelli, ufak tefek değişiklikler olsa da kesinlikle filmin ruhunu yansıtıyor. Bar Vitelli’nin tam karşısında filmin yönetmeni Copollo için aynadan yapılmış bir anıtın da bulunduğu köyde, yine filmdeki düğün sahnesinin olduğu katedral bar ile karşılıklı tepeler de birbirlerini seyrediyor.
MESSİNA
Messina, Sicilya’nın 3. Büyük şehri, İtalya ana karasına en yakın konumda yer alıyor. İsmini şehirden alan ve ana kara ile ulaşımın da sağlandığı, kentin tarihini belirleyen Messina Boğazı, Messina Limanı, ihtişamı ve estetiği ile San Ranieri Deniz Feneri, en önemlisi de Duomo Meydanı, Duomo Katedrali ve her gün tam saat 12.00 deki gösterisi ile ünlü astronomik saat kulesi görebileceğiniz yerler.
Saat kulesinin on dakika süren gösterisine gelecek olursak 🙂 ; Saat 12:00’de önce çanlar çalarak gösteri başlıyor. Çanların çalması durunca, üstteki aslan kuyruğunu sallayıp dönüyor ve üç defa kükrüyor. Sonra altındaki horoz hareket edip, üç defa ötüyor. En son en alttaki havariler müzik eşliğinde dönünce gösteri tamamlanıyor.
TAORMİNA
İyonya Denizi’nin kıyısında bir tepenin üzerine kurulmuş Taormina. Taormina’ya doğru giderken yol boyu şirin köy ve kasabalar, muhteşem doğası ve deniz manzarası oldukça büyüleyici.
Seyir terasları, harika manzarası, romantik ortamı, güzel denizi, dar, merdivenli, eğimli sokakları, cıvıl cıvıl caddeleri, şirin dükkânları, Antik Yunan Tiyatrosu, botanik bahçesi, ile aynı zamanda bölgenin en popüler tatil mekânı olan Taormina, gezimizin Palermo ve Siracusa ile birlikte en keyifli keşfiydi diyebilirim.
ETNA
2013 yılında dünya mirası ilan edilen 3.326 metre ile Avrupa kıtasının en yüksek ve aktif yanardağ Etna. Benim için gezimizin en heyecan verici noktası 🙂 . Sicilya’nın doğu kıyısında, Messina ve Catania’ya yakın aktif bir yanardağ. İtalya’nın en büyük üç aktif yanardağından birisi olan Etna Yanardağı’nın yüksekliği en yakın rakibi Vezüv’ün üç katı, Stromboli’nin 3,5 katı kadarmış. Biz 2.150 metrede bulunan Silvestri Kraterine kadar çıktık. Bütün bir gezi boyunca bahar havasında gezip, buraya çıktığımızda bere, kaşkol ve eldiven ile kalın kıyafetlerin bile üşümemizi engellemediği güneşli ama rüzgârın da etkisiyle inanılmaz üşüten bir hava ile karşı karşıya kaldık. Ama her şeye rağmen krater çevresinde yürüyüş yapıp, kuşbakışı şehri izlemek, daha önce izlediğim belgeselleri hatırlayıp patlama anını düşünmek hem etkileyici hem de heyecan verici bir deneyim oldu benim için. Herkese öneririm 🙂 .
CATANİA
Sicilya Adası’nın en önemli şehirlerinden Catania’da iki üç saat bir serbest zamanımız oldu. O süre içinde de, festivale hazırlanmış şehrin en önemli caddelerinden Via Etna’da yürüyüş yaparak şehri az da olsa keşfetmeye çalıştık. Pizazza Del Duomo şehrin en geniş meydanı ve en merkezi noktası. Çevresi barok mimariye sahip binalarla çevrili. Meydanın ortasında kentin simgesi olan Fontana dell’Elefante( Fil Heykeli ) bulunuyor. Filin yüzünün döndüğü tarafta Catania Katedrali tüm ihtişamı ile oldukça etkileyici. Barok mimarinin hâkim olduğu bu meydanda güzel fotoğraf kareleri yakalayabilir, çevresindeki kafe/restoranlarda meydanın keyfini çıkarabilirsiniz.
Eveett, Sicilya keşfinden, gezdiğim gördüğüm yerleri aktardıktan sonra, tarihi, kültürü, doğası yanında o muhteşem mutfağına, lezzetlerine gelince 🙂 ; Pasta alla Norma (domates soslu patlıcanlı makarna), Arancini (Pirinç topu), Cannoli tatlısı, Granitası, Aperol Spritz kokteyli, Etna şarabı ile yerli ev yapımı şarapları, Moretti birası ve tabii ki pizzalarından tatmadan gelmeyin derim 🙂
Bu arada instagram hesabımdan tüm fotolara ve seyahat sırasında arşivlediğim hikâyelere ulaşabilirsiniz 🙂…
Yeni keşiflerde buluşmak üzere…
Sevgiyle…
03.02.2020